HZ. MUHAMMED (SAA)’TEN HZ. FATIMA (AS)’YA

Selman-ı Farisi (Allah ondan razı olsun) şöyle demiştir:

Hz. Peygamber’in, hastalığı zamanında (ki o hastalık yüzünden vefat etmişti.) karşısına oturmuştum. Hz. Fatıma odaya girdi. Zayıflıktan babasına ne olduğunu görünce o kadar ağladı ki gözyaşları yanaklarına süzüldü.

Allah’ın Elçisi O’na şöyle dedi:

“Seni ağlatan nedir ey Fatıma?”

Hz. Fatıma şöyle dedi:

“Ey Allah’ın Elçisi, kendim ve evlatlarımın senden sonra zayi olmamızdan korkuyorum.”

Allah’ın Elçisi’nin gözleri doldu sonra şöyle dedi:

“Ey Fatıma! Bizim Ehlibeyt olduğumuzu, Allah’ın bizim için ahireti dünyaya tercih ettiğini, bütün yarattıklarına zayi olmayı (yok olmayı) kesin kıldığını bilmiyor musun?

Allah yeryüzüne bakıp yaratıkları içerisinden beni peygamber olarak seçmiş, sonra ikinci defa yeryüzüne bakıp oradan senin kocanı (İmam olarak) seçmiş ve bana seni O’nunla evlendirmemi, O’nu (kendime) veli, vezir seçmemi ve O’nu ümmetim içerisinde halifem yapmamı vahyetmiştir. Öyle ki senin baban Allah’ın peygamberlerinin en üstünüdür, kocan ise vasilerin en üstünüdür. Sen Ehl-i Beyt’imden olan, bana kavuşacak ilk kimsesin. Sonra (Allah) üçüncü defa yeryüzüne bakıp seni ve iki oğlunu seçti. Nitekim sen cennet ehli kadınların efendisisin, iki oğlun Hasan ve Hüseyin ise cennet ehli gençlerin efendileridirler. Eşinin oğulları kıyamete dek benim vasilerimdir. Onların hepsi, Hadi (hidayet eden) ve Mehdi’dir (hidayet olmuş olanlardır). Benden sonra birinci vasi kardeşim Ali, sonra Hasan, sonra Hüseyin, sonra ise Hüseyin’in evlatlarından olan dokuz kişidir. Onlar benim derecemdedir ve cennette Allah’a benim derecem ve babam İbrahim’in derecesinden daha yakın olan bir derece yoktur. Ey kızım! Allah’ın sana olan kereminden, seni ümmetimin en üstünü, Ehl-i Beyt’imin en üstünüyle evlendirdiğini, O’nun Müslümanlığının onlardan daha önce, tahammülünün onlardan daha büyük ve ilminin onlardan daha çok olduğunu bilmiyor musun?”

Bunun üzerine Hz. Fatıma sevindi ve Allah’ın Elçisi’nin O’na dediklerinden dolayı ferahladı.

Sonra şöyle buyurdu:

“Ey kızım! Eşinin övgüye layık özellikleri vardır. O’nun, Allah’a ve O’nun Elçisi’ne olan imanı herkesten daha öncedir. Nitekim ümmetim arasından hiç kimse bu konuda O’nu geçmemiştir. O’nun Allah’ın kitabına ve benim sünnetime olan bilgisi de (vardır.)… Ümmetim içerisinden hiç kimse, Ali dışında benim tüm ilmimi bilmemektedir. Ulu ve Yüce Allah, bana öyle bir ilim öğretmiştir ki, onu benden başka hiç kimseye bildirmemiştir. Meleklerine ve elçilerine de bir ilim öğretmiştir ki onlara öğrettiği her şeyi ben biliyorum. Allah, bana onu Ali’ye öğretmemi emretti ve ben de yerine getirdim. Ümmetim içerisinde O’ndan başka benim bütün ilmimi, kavrayışımı, hikmetimi bilen hiç kimse yoktur. Sen, Fatıma, O’nun hayat yoldaşısın, O’nun iki oğlu Hasan ve Hüseyin benim torunlarımdır. O ikisi ümmetimin iki torunudur. O’nun iyiliklere davet etmesi ve kötülüklerden sakındırması vardır.

Aynı şekilde Ulu ve Yüce Allah O’na hikmet, faslu’l hitap (kesin kusursuz bir hitap) vermiştir. Kızım, biz (öyle bir) Ehl-i Beyt’iz ki Ulu ve Yüce Allah, bize altı özellik vermiştir, bizden öncekilerden hiç kimseye bunu vermemiştir. Onu bizden başka, sondan gelenlerden de kimseye vermemiştir. Peygamberimiz, peygamberlerin ve elçilerin efendisidir ki o senin babandır. Vasimiz vasilerin efendisidir ki O senin kocandır. Şehidimiz şehitlerin efendisidir ki o Abdülmuttalip oğlu Hamza’dır ve babanın amcasıdır.”

Hz. Fatıma şöyle dedi:

“Ey Allah’ın Elçisi! O, onunla öldürülen şehitlerin efendisi midir?”

Şöyle buyurdu:

“Hayır! Aksine önceki ve sonraki şehitlerin efendisidir. Sadece, peygamberler, veliler, iki kanat sahibi, cennette meleklerle birlikte pervaz eden (Tayyar) ,Ebu Talip oğlu Ali, bir de senin iki oğlun, ümmetimin torunları, cennet gençlerinin efendileri Hasan ve Hüseyin, istisnadır. Canım elinde olan Allah’a and olsun ki bu ümmetin Mehdi’si bizdendir. O, yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi hak ve adaletle dolduracak olan kimsedir.”

Hz. Fatıma şöyle dedi:

“Bu adını zikrettiğin (Mehdi), bunların hepsinden üstün müdür?”

Şöyle buyurdu:

“Benden sonra Ali ümmetimin en üstünüdür, Ali’den ve senden, iki oğlum ve torunum olan Hasan ve Hüseyin, aynı şekilde bu oğlumun (eliyle Hüseyin’i gösterdi) evlatlarından olan vasilerden, Mehdi de onlardandır. Sonra Hamza, Cafer (Tayyar) Ehl-i Beyt’imin en üstün olanlarıdırlar. Biz Ehl-i Beyt’iz, Allah ahireti bizim için dünyaya karşılık tercih etmiştir.”

Sonra Allah’ın Elçisi, O’na, O’nun kocasına ve iki oğluna bakıp şöyle dedi:

Ey Selman! Allah’ı şahit tutuyorum ki, ben Onlarla barış içinde olanlarla barışığım, Onlarla savaşanla savaş halindeyim. Bilin ki Onlar cennette benimle birliktedir.”

Sonra İmam Ali’ye yaklaşıp şöyle dedi:

“Ey Ali! Sen yakında benden sonra (tek) kalacaksın, Kureyş tarafından onların (zamanında kâfir olanlarının) aleyhine gösterdiklerinin, sana karşı zulümlerinin şiddetine katlanacaksın. Nitekim eğer onlara karşı yardımcı bulsan onlarla savaş, sana muvafık olanın (uyanın)vasıtasıyla sana muhalefet edenle savaş. Eğer yardımcı bulamazsan sabret, elini tut ve onu tehlikeye atma. Çünkü senin bana olan nispetin Harun’un, Musa’ya olan nispetidir. Senin için Harun’da güzel bir örnek vardır. Bir zaman kavmi O’nu zayıf gördüğünde az kalsın onu öldüreceklerdi. Bundan dolayı sen de Kureyş’in zulmüne sabret. Onların, senin aleyhine gösterdiklerinden çekin! Çünkü sen Harun ve O’na tabi olanın durumundasın. Onlar ise buzağı ve ona tabi olanın derecesindedirler.

Ey Ali! Şüphesiz ki Ulu ve Yüce Allah, bu ümmete, tefrika ve ihtilafı hükmetmiştir. Eğer Allah isteseydi, onları hidayet üzerinde birleştirirdi. Neticede bu ümmetten iki şahıs dahi ihtilaf etmez, O’nun emrinden bir şey hakkında çekişmez, geride bırakılan fazilet sahibinin üstünlüğünü inkâr etmezdi. Allah isteseydi, belayı yakınlaştırır, onun tarafından değişim olurdu, neticede zulüm yalanlanır, hakikatin yerinin nerede oluşu bilinirdi. Lâkin O, dünyayı ameller evi, ahireti ise mekân (tutulacak asıl) ev olarak karar kılmıştır. “Kötülük etmiş kimseleri, yaptıklarının karşılığında cezalandırsın ve iyi işler yapan kimselere de mükâfat versin.”[1]

İmam Ali şöyle buyurdu:

“Nimetlerine şükür, belasına sabır alâmeti olarak Allah’a hamd- olsun!”
[1] Necm Suresi 31. Ayet

Kemalu’d Din kitabından…


Yorumlar

Yorum bırakın

WordPress.com’da Blog Oluşturun.